1974 yılında İzmir’de yapılan Dünya Liseler arası Voleybol müsabakalarında Bolu Kız Öğretmen Okulu öğrencileri dünya birincisi oldu ve Filenin Sultanlarından 49 yıl önce Çin’i deviren ilkokul olma unvanına da sahip olmuş oldu.
İlk dünya kadın voleybol şampiyonasında İzmir’de yapılan müsabakalarda Bolu Kız Öğretmen Okulu, bundan tam 49 yıl önce 1974 yılında Dünya Liseler arası voleybol şampiyonasında çeyrek finalde, Avusturya, yarı finalde Çin takımlarını yenerek finale çıktı. Finalde İsrail takımını zorlu mücadele sonunda, 3-2 yenerek Liseler arası Dünya Şampiyonu oldu. "Filenin sultanları" bu sporcuların torunlarıdır. Bu efsane takımının başta antrenör rahmetli Gülseren Garipoğlu, İl Müdürü Saip Garipoğlu, Okul Müdürü Hasan Gürtan hocalar olmak üzere tüm sporcuların bu önemli şampiyonluk olayında büyük payları bulunuyor. Ayrıca, Filenin Sultanlarının finalde dünya devi Çin’i devirerek dünyaya adını birinci olarak duyurmasından 49 yıl önce bu başarıyı Bolu Kız Öğretmen Okulu kadın oyuncularının olduğu da unutulmamalı.
49 YIL ÖNCE YAŞANAN ŞAMPİYONRLUĞUN HİKAYESİ
O dönemin İl Müdürü olan ve Bolu sporuna büyük katkıları bulunan Saip Garipoğlu, anılarında Bolu Öğretmen Okulu kız öğrencilerinin başarı hikayesini şöyle anlattı;
1974 yılında, önce il, sonra guruplar arası müsabakaları kazanarak, Gaziantep’te yapılan Türkiye şampiyonasının finallerine kadar yükseldik. Final maçında, Hasan Oğlan öğretmen lisesi voleybol takımıyla karşılaştık, onları da yenip tekrar 3 defa üst üste Türkiye şampiyonu olduk. O yıl, Dünya Liseler Arası Voleybol Şampiyonası İZMİR'DE yapılacaktı. Yaz tatilini kısa tutup, öğrencileri Bolu’da dünya şampiyonasındaki müsabakalara hazırlamak için kampa aldık.
Şampiyonanın Türkiye’de yapılacak olması sebebiyle, Spor bakanlığı bu organizasyonda ülkeyi temsilen başarılı olmamıza çok önem veriyordu. Takımdaki çocukların alçak boylu olmasını göz önüne alarak, bizim takıma güvenememiş olacaklar ki, İzmir'de yapılacak dünya şampiyonası maçlarında bizim takımı biraz eksik kalacağını ve başarı sağlamak için yeterli olmayacağımız kanaati oluşmuş.
Boş Zamanları Değerlendirme Genel Müdürlüğünden, Okul Sporlarına bakan Daire Başkanı "Diğer takımlarda beğendiğin oyunculardan istediğini alabilirsin, biz lisanslarını ayarlarız" dedi ve bir an duraksadıktan sonra Saip bey "Durumu düşünebiliyor musun!" diye bana sordu. Ben, Saip beyin etkilendiği ilginç bir durumun oluştuğunu, geçmişin anıları arasında kalan, ayrıntılara değindiği, sohbetin önemli bir kısmına geldiğimiz anlamıştım. "Böyle bir şey demeleri, hile oluyor ama" deyince, Saip bey "bekle gerisi de var, onu da dinle" dedi.
Gülsen hanım "Bizim kızları bir şeye benzetemediler herhalde" diyerek, düşüncesini dile getirince,. ister istemez gülüştük. Saip bey anlatmaya devam etti. Ben "Hasan oğlan takımında çok iyi bir kız var, Edirne Kız Öğretmende çok iyi bir kız var, Denizli den Neşe isminde bir kız var, bunları takıma almamız mümkün, takıma çok fayda sağlayabilir ama ben bu konuyu okul idaresi ile bir görüşüp size öyle cevap vereyim" diyerek, teklifi kabul etmeden önce, konuyu okul idaresiyle görüşmek istiyor. Bolu’ya döndüğümüzde konuyu görüşmek için Müdür yardımcısı Saban beyin yanına gittim.
Şaban bey çok iyi bir öğretmendi. her şeyden önemlisi dürüst bir adamdı. Şaban beye "Hocam böyle bir teklif var, Beğendiğin sporcuyu alabilirsiniz dediler. Orada şu kız var, burada şu kız var, isterseniz bunları takıma alarak değerlendirebiliriz " dedim. "Peki bu nasıl olacak" diye bana sordu. "Lisanslarını okulumuzun talebeleridir diye imzalarsınız" dedim. Şaban bey kıpkırmızı oldu. "Saip bey, demek ki bu iş memleketin işi, bir şey diyemeyeceğim, getirirsin bana lisanlarını, kafamı çevirir imza ederim, başka bir şey karışmam" dedi. "Ben bir durum tekrar değerlendireyim size bilgi veririm" diyerek yanından ayrıldım.
O geçe düşündüm. Böyle sahte yöntemlere baş vurarak, okul takımında olmayan bir çocuğu getirip takıma sokmayı düşününce, vicdanen rahat edemedim. Kitabına uydurmuş sahtekarlıklarla takımı güçlendirecek olmayı kendime de yakıştıramadım. Ertesi gün Şaban beyin yanına gittim. "Ne yaptın, getirdin mi lisanları" diye bana sordu. "Hocam sonuncu bile olsak, biz kendi çocuklarımızla çıkalım, bizim çocuklar kısa mısa ama fena değiller, sonuç dışarıdan birilerinin umdukları gibi de olmayacak" dedim. "Hah, ben de senden bunu beklerdim" diyerek, sevinçle, yerinden fırlayıp boynuma sarıldı. Bu unutamadığım hatıralardan biri oldu.
Biz o takımla çalışmaları sürdürüp İzmir’e gittik. Açılış törenini Spor Bakanı Muhittin Yılmaz Mete yapacaktı. Protokolde, Avni Akyol, Müsteşar Orhan Bilgin'de vardı. Açılış töreninin yapıldığı salon, tıklım tıklım seyirciyle doluydu. Ben kendimi heyecanla, o kadar havaya kaptırmışım ki "Türkiye, Türkiye" diye, salonu çınlatan o müthiş tezahürat birlikte, sanki salonun çatısı da kalkıp iniyormuş gibi geliyordu bana. Diğer takımların ardından en son bizim takım salona girdiğinde, "aaaa, ooo" türünden şaşkınlık, seslerin karıştığı bir sessizlikle birlikte, tezahürat bir an durdu. Bizim takımın oyuncularının boylarının, diğer takım oyuncularına göre çok kısa kalıyor olması, tüm seyircide hayal kırıklığı yaratmış, o çılgınca bir koro halinde yükselen "Türkiye, Türkiye" tezahüratının yerini bir sessizlik almıştım. Ne yapacağımızı bilemediğimiz bu tepki karşısında, karışık duygular yaşadım. Yarım dakika süren duralamadan sonra, seyirci tekrar "Türkiye Türkiye" tezahüratına başladı. Tezahüratın önceki coşkuya erişmesi de fazla uzun sürmedi. Bakan açılışı yaptıktan sonra ilk gün yapılan maçları seyredip gidecekti.
4 takımdan oluşan iki burup oluşturulmuştu. Bu gurupların birincileri ikincileri bir üst gurubun birincisi ikincisiyle eşleşerek, turnuvanın sıralaması belirlenecekti. Biz ilk günde Avusturya Lise takımını yendik. Bir üst tura geçmeye hak kazandık. Bakan, biz bir üst tura kalınca ikinci günkü müsabakaları da seyretmek için kaldı. İkinci gün bizim kızlar Çin takımını da yendiler. Bakan programını bir gün daha öteleyerek 3 günde kalmaya karar verdi. Final maçını İsrail takımıyla yapacaktık. Zorlu bir maç oynadı bizim çocuklar. 3-2 setleri alarak galip geldiler. Tabi salonda büyük bir sevinç patlaması yaşandı. Bizler arasında da gene aynı. Bakan Dünya Şampiyonluğu kupasını kendisi verdi takıma. Kutlama olayları başladı ondan sonra. Bolu'ya döndüğümüzde Okul müdürü Hasan Gürtan baya sevinmişti. Kutlamalar resim çektirmelerle devam etti. Boluspor Kulübü Başkanı Yener Bandakçıoğlu ile birlikte, Ankara'dan spor bakanının, müsteşarların katılacağı bir ödül töreni programı daha hazırlandı. Yener Bandakçıoğlu, Boluspor kulübü adına, o devirde baya ederi olan, kıymeti olan, her sporcuya birer pilli radyo hediye etti.